Öncelikle röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz için çok teşekkür ederiz! Okurlarımız için biraz kendinizden bahsedebilir misiniz?
Ben Selen Severcan. Sahneye, müziğe ve karakterlere ses olma tutkusuna çocuk yaşta kapıldım; o tutku, beni bugün hâlâ aynı heyecanla taşıyor.
Sanat yolculuğum 7 yaşımda başladı. O yıllarda, İzmir Devlet Opera ve Balesi çatısı altında sahnelenen operalarda çocuk sanatçı olarak yer aldım. Aynı dönemde konserlerde korist ve solist olarak sahneye çıktım, keman dersleri almaya başladım.
İzmir’deki üniversite yıllarım boyunca şan ve oyunculuk eğitimi alarak sanat yolumu şekillendirdim. Profesyonel kariyerim ise İstanbul’da seslendirme çalışmalarıyla başladı; ardından tiyatro, müzikal projeler ve şarkıcılık serüvenimle devam etti.
Karakterlere hayat vermek hem içimdeki çocuğu yaşatıyor hem de oyuncu ruhumu besliyor. Aynı zamanda bir anneyim; bu da bana bambaşka bir yaratım ve sevgi perspektifi katıyor.
Geçtiğimiz aylarda vizyona giren Snow White filminde Pamuk Prenses’e ses verdiniz. Nasıl tepkiler aldınız?
Pamuk Prenses, büyülü Disney evreninin ilk prensesi olmasıyla çok özel bir yerde duruyor. Büyük bir Disney hayranı olarak, yeni filmini büyük bir heyecanla bekliyordum.
Prenses yolculuğum Ariel ile başlamıştı; Pamuk Prenses’in sesi olarak seçilmekse bu yolculuğun en büyülü anlarından biriydi.
Seyircilerden gelen yorumlar beni çok mutlu etti. Karakterin ruhuyla bütünleştiğimi ve duygusal, teknik açıdan güçlü bir prenses duruşu yansıttığımı söyleyen geri dönüşler aldım.
Çocukluğumun çok önemli bir parçasına, bugünkü Selen olarak ses vermek büyük bir gurur benim için. Kayıtlar sırasında özellikle bazı sahnelerde çok yoğun hisler yaşadım ve karakterle gerçek bir bağ kurduğumu hissettim.
Ama en önemlisi, izleyicinin bunu hissetmesi. Güzel dönüşler, bu işin en kıymetli karşılığı. Buradan da bana kalbini açan tüm tatlı izleyicilere teşekkür ediyorum. 💖
Snow White dışında hangi Disney karakterlerini seslendirdiniz? En çok
hangisini seslendirmekten zevk aldınız?
Disney projelerinde birçok karaktere ses verdim. Bunlar arasında Matangi (Moana 2), Mary Poppins, Giggle McDimples (Toy Story 4), Voyd (Incredibles 2), Morgan Philip (Disenchanted), Shuri (Black Panther), Yelena (Black Widow), Miss Minutes (Loki), Lylla (Guardians of the Galaxy 3) ve I.V.A.N. (Lightyear) gibi karakterler yer alıyor.
Ancak en özel deneyimim, çocukken hayranlıkla izlediğim Ariel karakteriydi.
2023’te The Little Mermaid’in canlı aksiyon uyarlamasında Ariel’in Türkçe seslendirmesini yapmak, çocukluk hayalimin gerçekleşmesi gibiydi.
Animasyonu izlerken, gözlerim parlayarak Ariel’in sesi olduğumu hayal ederdim; o şarkıları, kendi küçük sahnemde hayallere dalarak söylerdim.
Büyüdüğümde aynı şarkıları bir stüdyoda söylemek, manifestin kalpte nasıl çalıştığını anlatan gerçek bir örnek benim için.

Seslendirme sanatçılığı oldukça büyüleyici bir alan. Bir karaktere ses verirken en çok nelere dikkat ediyorsunuz? Bu süreçte sizi en çok zorlayan ya da en çok keyif aldığınız anlar neler oluyor?
Bir karaktere ses verirken benim için en önemli şey, ona doğal ve samimi bir ruh kazandırmak. İnsanlar ancak o zaman “Evet, bu karakter gerçek,” diyor.
“Dublaj” aslında “duble etmek”ten gelir; orijinal performansa en yakın şekilde seslendirmeyi hedefleriz. Bu yüzden stüdyoya girdiğim ilk anda karakterin ruhunu anlamaya, motivasyonunu çözmeye çalışırım.
Müzikal performanslar ise benim için apayrı bir dünyadır. Çünkü burada sadece oyunculuk yapmakla kalmıyor, aynı zamanda hikâyeye müzikle eşlik ediyorsunuz.
Bu performanslarda, duyguyu teknikle birleştirip izleyiciye daha katmanlı bir deneyim sunmak gerekiyor. Hem duyulara hem kalplere dokunuyorsunuz…
Müzik, kendimi bildim bileli duyguları ifade etmenin en sahici ve en güçlü yolu oldu benim için. Bu yüzden yaptığım her işte, sesimin içinde kalbimden bir parça olduğunu hissediyorum.
Seslendirme dışında birçok farklı alanda da aktif olduğunuzu biliyoruz. Peki, tüm bu çalışmalar arasında sizi en çok heyecanlandıran ya da size en çok keyif veren hangisi?
En büyük tutkum şüphesiz ki sahne. Çocukken de bu böyleydi, şimdi de…
Kocaman bir sahnede, sevdiğim müzikalin o kalbimi titreten şarkısını söylemek… Bu hayal hiç terk etmedi beni.
Bunun için doğduğuma, sahnenin sesimle buluştuğu yerde gerçek beni bulduğuma inanıyorum. İçimdeki o ateş hâlâ yanıyor ve beni daha da ileriye çağırıyor.
Ayrıca, sanatsal yolculuğum beni gitgide daha fazla kendi müziğimi yapma fikrine yaklaştırıyor. Hayatın bana neler getireceğini, bu yaratım yolculuğunun beni nerelere taşıyacağını merakla bekliyorum.
Son olarak, her konuğumuza sorduğumuz klasik bir sorumuz var: En sevdiğiniz Disney filmi hangisi ve bu film sizin için neden özel?
Bu soru sanırım her Disney hayranını en çok zorlayanlardan…
Disney filmleriyle büyümüş biri olarak, kalbime dokunan pek çok yapım var.
Enchanted (Manhattan’da Sihir), tekrar tekrar izlemekten sıkılmadığım, şarkılarını ezbere bildiğim bir film.
Güzel ve Çirkin’de Belle’in zarif ve güçlü duruşu beni her zaman etkilemiştir.
Lilo & Stitch beni hep duygulandırır. Aslan Kral, Alaaddin gibi müziğiyle efsaneleşmiş filmler bambaşka bir yerde…
Ama kalbimdeki en özel yeri Küçük Denizkızı alır.
Son yıllarda eklenen Karmakarışık, Karlar Ülkesi, Moana, Coco gibi yapımların da her biri ayrı bir sihir taşıyor.
Ve güzel tarafı… Artık bu büyülü filmleri kendi oğlumla birlikte izliyorum.
Sanırım bu, zamanın bana sunduğu en tatlı döngü.







Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.